İnsanın Anlam Yaratma Kapasitesi

İnsanın Anlam Yaratma Kapasitesi

İnsanın anlam yaratma kapasitesi, varoluşsal bir boyut taşıyan önemli bir kavramdır. Bu kavram, bireylerin yaşamlarını nasıl deneyimlediği ve bu deneyimlere dayalı olarak kendi anlamlarını nasıl oluşturduğu üzerine yoğunlaşır. Varoluşçuluk felsefesi, bu sürecin temelini oluşturan bireysel özgürlük, sorumluluk ve anlam arayışı gibi unsurları derinlemesine inceler.

 Bireysel Deneyim ve Anlam

İnsanlar, yaşamlarının her anında çeşitli deneyimler edinirler. Bu deneyimler, bireyin düşüncelerini, duygularını ve algılarını şekillendirir. Örneğin, aşk, kayıp, başarı ya da başarısızlık gibi durumlar, bireylerin yaşamlarına anlam katma süreçlerinde önemli rol oynar. Bu bağlamda, bireylerin yaşadıkları olaylar üzerinden geliştirdikleri yorumlar, onların dünyaya bakış açılarını belirler. Her birey, kendi benzersiz perspektifiyle, yaşamının anlamını keşfetme yolculuğuna çıkar.


İnsan varlığı olmasaydı, nesnelerin adlandırılması, kategorize edilmesi ve anlaşılması mümkün olmayacaktı. İnsanlar, toprağa "toprak" ve suya "su" adını vererek dünyayı tanımladı. Bu bağlamda, tanrı kavramı da insanların anlamlandırma ve adlandırma sürecinin bir ürünü haline gelir. Dolayısıyla, tanrısallık ve dinler, varlıkların insanın algısıyla şekillenen bir ürünü olarak değerlendirilebilir.

Özgürlük ve Sorumluluk

Varoluşçuluk, bireylerin özgürlüğünü ve bu özgürlüğün getirdiği sorumluluğu vurgular. İnsanlar, seçim yapma ve bu seçimlerin sonuçlarıyla yüzleşme özgürlüğüne sahiptir. Bu özgürlük, bireylere kendi anlamlarını yaratma fırsatı sunar. Jean-Paul Sartre’ın ifadeleriyle, “İnsan özgürdür, ancak bu özgürlükle birlikte büyük bir sorumluluk da taşır.” Bireyler, yaptıkları seçimlerle sadece kendi hayatlarını değil, aynı zamanda başkalarının hayatlarını da etkiler. Bu durum, anlam yaratma sürecini derinleştirir.

Anlam Arayışı

İnsanlar, yaşamlarının anlamını bulmak için sürekli bir arayış içindedir. Bu arayış, kimi insanlar için dini inançlarda, kimileri için sanatta veya bilimde kendini gösterir. Örneğin, sanatçılar, duygularını ve deneyimlerini sanatsal bir dil aracılığıyla ifade ederek, hem kendileri hem de izleyicileri için anlam yaratma çabası içindedir. Bu süreç, bireylerin dünyayı anlama ve içsel bir yolculuğa çıkma arzusunu besler.

Dilin Rolü

İnsanın anlam yaratma kapasitesinde dilin rolü de oldukça önemlidir. Dil, insanların düşüncelerini ifade etme, duygularını paylaşma ve toplumsal bağlar kurma aracıdır. Dil sayesinde insanlar, deneyimlerini ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşarak kültürel anlamlar oluşturur. Bu kültürel bağlamda, insanların birbirleriyle etkileşimde bulunması, anlam yaratma sürecini zenginleştirir.

Sonuç

Sonuç olarak, insanın anlam yaratma kapasitesi, bireysel deneyim, özgürlük, sorumluluk ve dil gibi unsurlarla şekillenir. Bireyler, yaşamlarının anlamını bulma yolculuğunda kendi içsel kaynaklarını keşfeder ve bu süreçte toplumsal bağlar kurarak anlamlarını derinleştirir. Varoluşsal kaygıların, bireylerin hayatlarını nasıl dönüştürdüğünü anlayabilmek, insanın anlam yaratma kapasitesini anlamak açısından büyük bir önem taşır. Ayrıca, bireylerin hayatlarına dair geliştirdikleri anlam, yalnızca kendileri için değil, toplumsal düzeyde de derin etkilere sahiptir. Sonuç olarak, tanrısallığın ve dinlerin insan yapımı bir kavram olduğunu savunmak, bu anlam yaratma sürecinin merkezine insanı yerleştirerek, varoluşsal bir tartışma açar.

Tanrı Bizi Neden Manipüle Ediyor?

 Ana konumuza girmeden önce sizlere şu soruyu sormakla başlamak isterim: İblis sizce kötü müdür? Kötüyse kötü olduğunu nerden, kimden, nasıl duyduk? İlk başta iblisin bizlere kötü bir sıfatla sunulmasını inceleyelim. Bizlere sürekli kuranda İblisin kötü olduğu ondan uzak kalmamız gerektiği söylendi ama bunu hiç sorgulamadık neden kötü demedik. Niye kötü olduğunu kurcalarsak Tanrıya tepkisinden dolayı olduğu ve güvensizliğinden kötü olduğu hatta kafir olduğu söyleniyor. O zaman Tanrıya her tepki gösteren kafir olmaz mı? Bir kimseye kafir sıfatı şu şekilde onuluyor İslam’a göre: Küfür işleyerek dinden çıktığı düşünülen veya hiç Müslüman olmamış kimselere kafir denilir. Ama İblis küfür işlememiş, Bakara Suresi 34. Ayette de İblisin Cennetteki adının Azazil olduğu ve İslam dinine mensup olduğu geçiyor. O halde neden kuran iblise boştan yere kafir sıfatını yerleştiriyor. Peki şimdi bu anlatılan her şeyi boş verelim, bir kişi bir din yarattı ve bir kitap yazdı o din hakkında içeriğinde de kendinden Tanrı olarak söz etti ve yardımcıları olan var olmayan melek isimli destansı kişilikleri ekledi ve dedi ki kendi kendine: ben bir var olmayan destansı kişilikte ekleyim de bu dine inanan kişilerin yaptığı kötülüğü o destansı kişinin üstüne bırakayım. Diğer yazılarımda da dediğim gibi Kuran tamamen bir uydurmadır bir destan olarak insanlar tarafından yazılmıştır. Tanrı kötü bir sıfat olamaz kimse için iyi bir sıfat olması gerekir ama bizim yapacaklarımızı biliyor ve bu yapacaklarımıza karışa biliyorsa veya başımıza gelen kötü olayları kendisi biliyorsa bunu bile bile neden bizlere kötülük işletiyor? Bizim ne yapacağımızı biliyor Tanrı sonuçta bizim kaderimizi Tanrı yazmış, ama kötülük işlediğimizde de suçu neden bize ve İblise atıyor, sonuçta kötülüğü bize Tanrı işletti ama suçlu olan kim İblis ve kötülüğü işleyen kişi, peki ya nerde iyi yüzü? Yok. Ve bizler Tanrıya körü körüne inanıyorken sorgusuz sualsiz İblise kötü dediği için İblisi kötü bildik Tanrının varlığına inanıyorsanız gerçekten inancınızın başından belli büyük bir manipüle içinde olabilirsiniz.

Arkhe (ἀρχή)

 Herakleitos'un felsefesinde "arkhe" kavramı, temel ilke veya başlangıç noktası anlamına gelir. Herakleitos'a göre, evren sürekli bir değişim içindedir ve bu değişimin arkasında bir ilke vardır. Bu ilke ya da başlangıç noktası, Herakleitos'a göre ateş olarak ifade edilir. Ona göre, her şey sürekli bir dönüşüm içindedir ve bu dönüşümün temeli ateştir. Bu nedenle, arkhe kavramı, Herakleitos'un evrenin temel yapısını anlamaya yönelik felsefi arayışının merkezi bir noktasını oluşturur. Arkhe kavramı ana madde ve ilk madde olarak ele alınıyor, Herakleitos ise bu ana madde “Arkhe” kavramını ateş olarak ele almıştır ama ilk neden olarak kabul gören arkhe kavramının ilk neden olması için bütün canlıların ve cansız maddelerin ondan türe gelmiş olması gerekir ve Thalese göre su arkheydi ama suyun içindeki elementleri atomları ele almamıştı ve bir arkhe ilk neden olacaksa kendi özü içinde başka hiçbir madde bulunmaması gerekir. Keza ateş, ateşin içinde gaz molekülleri vardır yani ateşte saf bir madde değildir. Herakleitos ise sadece ateşi arkhe yani ilk madde, ana madde olarak ele almıştır fakat içindeki molekülleri ele almamıştır böylece arkhe ateşte olamaz. Ana madde şöyledir kendi içinde hiçbir şey bulunmaması gerekir ve somut bir şey olması gerekir ki diğer maddeler o saf madde den türe gelmiş olsun ve mutasyona uğramış olsun. 

Arkhe Atom Olabilir Mi?

 Bunun basit bir cevabı var aslında her zaman dediğimiz gibi bir şey ana madde olabilmesi için içinde sadece tek bir madde olması gerek ve atomun içinde birden çok fazla madde ve element vardır bu yüzden atom arke olanağına girmez. Aslında arke kavramı demekte yanlıştır, çünkü kavramlar bu dünyada soyuttur ve gerçek dünyada var olmuş gibi gözüken ama aslında olmayan bir varoluş biçimidir. Arke aslında bir problemdir. Anaksimandros’a göre ilk neden (arke) apeirondur. Apeiron, Antik Yunan filozofu Anaximandros'un evrenin temel ögesi olarak öne sürdüğü kavramdır. Anaximandros'a göre, apeiron sınırsız, sonsuz ve belirsizdir; her şeyin kaynağı ve nihai gerçekliğidir. Apeiron, her türlü nitelik ve sınırlamadan özgürdür, bu yüzden de değişime ve harekete olanak sağlar. Anaximandros, apeironun evreni oluşturan diğer elementlerden önce var olduğuna inanır ve onu diğer varlıkların kökeni olarak görür. Apeiron kavramı, erken Yunan felsefesinde evrenin doğasını anlamaya yönelik önemli bir adımdır ve günümüzde de felsefi tartışmalarda yer almaktadır. Fakat apeiron da bir akre olmaz çünkü arke sonsuz veya gözlemlenemeyen bir şey olamaz hatta tam tersi gözlemlenebilir olması gerek. Mesela varoluşçuluk arkesi gözlemlene bilir bir arkedir, örneğin bir çiçeğin varoluşunu gözlemlenebilmesi gibi.

Arke Duyu Organlarımızla Algılanabilir Mi?

Aslında, varoluşçuluk arkesi dışında hiçbir duyu organımızla algılanamaz. Nedeni şöyledir: Arkhe, batı felsefesinde bir kavram olarak ifade edilir ve kavramlar soyut olarak algılanır, bu yüzden varoluşçuluk arkesi dışındaki diğer arke kavramlarının hiçbiri duyu organlarımızla algılanamazlar. Peki ya varoluşçuluk arkesini neden diğer arkelerden üstün tutuyorum? Bu da şöyledir: Bir varlığın varoluşunu görebiliyorken, neden göremediğim, hissedemediğim varlığını veya yokluğunu bilmediğim bir ön görüye inanayım? Mantıken düşündüğümüzde doğru olan arke kavramı, yani gözle görülebilen arkeyi seçmeyip neden görülemeyen arkeyi seçeyim duyusuna bağlanıyor ve otomatikman varoluşçuluk arkesi üstün tutuluyor.

Arke Kavramını İlk Kullanan Kimdi?

"Arkhe" terimi, antik Yunan felsefesinde önemli bir kavramdır. Anaksimandros (MÖ 610- 546) tarafından kullanılan bir terimdir. Anaksimandros, "arkhe"yi "her şeyin başlangıcı" veya "temel ilke" olarak tanımlamıştır. Ona göre, bu ilke sınırlı veya belirli bir şey olmamalıydı ve her şeyin temeli olmalıydı. Bu nedenle, Anaksimandros'un "apeiron" olarak adlandırdığı sınırsız, belirsiz bir ilk ilke olarak gösterilir. Bu, "arkhe" teriminin ilk kez kullanımı olarak kabul edilir. Fakat diğer filozofların arkeleri dünyasaldır; örneğin, Aristo Thales’e göre arkeyi “su” olarak kabul görmüştür, fakat arkeden kavram diye bahseden filozoflar arasında yer alıyor. Aristo Thales ve kavramlar dünyasal bir varlık değildir. Aristo Thales’in arkesi ise sudur, ama su dünyasal bir varlıktır. İşte Aristo Thales’in kafasının karışıklığını buradan anlıyoruz, çünkü kendinin bulduğu bu arkhe sorununa kavram niteliği veriyor, fakat aynı zamanda arkenin su olduğunu öne sürüyor. Yani bu şu demek gibi oluyor: evimde bir tahta masa yok ama aynı zamanda evimde bir tahta masa var, gibi bu denli çelişki yaratacak problemlerden söz ediyor.

Halim Yusuf PİLAVCI


Varoluşçuluk ve Tanrılaştırmak

Tanrı varlık mıdır? Evet, işte konumuzun asıl temeli bu soru ile ilerleyecek. Konuya geçmeden hemen Tanrı'nın açıklamasını yapalım: Tanrı, genellikle her şeyin yaratıcısı, evrenin ve yaşamın kaynağı olarak tanımlanan kutsal bir varlıktır. Farklı dinler ve inanç sistemleri, Tanrı'yı farklı şekillerde tanımlar ve tasvir eder. Peki ya dinlerde ve inançlarda Tanrı'ya varlık deniliyor ama varlık varsa görünmeli ve hissedilmelidir. Eğer varlık yoksa, yoktur. Peki ya var olmayanlara ne denir? Aslında pek bir şey denmez çünkü zihninizde yapısı canlanır fakat duyu organınızla algılayamazsınız. Mesela boş bir odada gözlerinizi kapatarak odanın ortasında duran bir masa düşünün. İşte bu düşünce, var olmayan bir varlığı düşünmektir. Peki hiç görmediğimiz bir şeyi nasıl hayal ederiz? İşte Tanrı'yı hiç görmemize rağmen, en mükemmel şekilde onu zihnimizce tasvir ediyoruz. Fakat Tanrı mükemmel olduğundan, onu mükemmel şekilde hayal etmiyoruz; bizim beklentimiz mükemmel olduğu için Tanrı'yı mükemmel şekilde hayal ediyoruz. Tanrı bir varlık veya metafiziksel bir şey olmamalıdır. Tanrı bir sebep olmalıdır. Mesela evrimin başlama sebebi veya tesadüfü olmalıdır, yani bir tanı olmaktan ziyade bir terim olmalıdır. Tanrı bir terimdir ve bir tesadüftür; evrim başlayıp evren, dünya, yaşam, insanlar var olduğunda, Tanrı yani isimsiz tesadüfe "Tanrı" ismini bizler koyduk. Aslında isimsiz bir ağaca koyulan isim gibi, biz de isimsiz olan terime yani Tanrı'ya "Tanrı" adını koyduk. Ve biz Tanrı'yı kutsallaştırdık, adına dinler kuruldu, inançlar kuruldu, dinsel kitaplar yazıldı ve bunların hepsini bizler yaptık; evrene, evrime, yaşama, var oluşa bir anlam katmak istedik ve katıkta aslında fakat bu kattığımız anlamlar sonradan sonraya değiştirildi ve anlam karmaşası oldu ve birbirleriyle çelişti. Aslında bütün bunların bir ucu dediğim gibi varoluşçuluk teorisine bağlanıyor, çünkü varlık olmasaydı ne evrim ne evren ne yaşam olurdu; evrimleşecek bir varlık türedi ki evrim gerçekleşti ve bütün bu anlamsız terimlere isim taktık. Varlık diyoruz, fakat varlığın nasıl oluştuğuna hiç değinmedik. Aslında varlık, evrimden türe gelmiş bir kavramdır; tesadüf üzerine gelişen cansız objeler, mutasyon sonucunda atomlar, hücreler ve bakterilerin değişime uğramasıyla bu zamana kadar geldik. Ve her şeye bir isim ve sıfat yükledik ve bunlardan bazı terimleri kutsallaştırdık ve bir sebebe bağladık. İşte ortaya da din, inanç ve Tanrı tanımları çıktı. Aslında gerçek Tanrı, yani kutsal ve mükemmeliyetçi sıfatlarını taşıyan tek varlık insandır. Bir Tanrı varsa, işte o insandır, çünkü hayata anlam katan tek varlık insandır. 

Halim Yusuf PİLAVCI

İnsan Neden Bir Şeylere İnanç Bağlar?

Tanrı, tamamen insanların zihninde oluşan düşsel bir karakterden ibarettir. Hiçbir zaman varlığı kanıtlanmadı ve kanıtlanamaz. Varlıklar evrim geçirdiler ve kendilerinden üstün bir varlık aradılar ki "Neden biz var olduk? Biz nasıl olduk?" gibi sorularına cevap bulabilsinler. Bu arayış içerisinde insan düşüncesi, öyle bir mükemmeliyetçi ve kudretli varlık tasarladı ki bu düşünceye bir isim verdi; böylece "tanrı" ismi ortaya çıktı. Bunun yanında din, inanç ve görüşler de ortaya çıktı. Tanrı, insanların sayesinde oluşan ve oluştuğu ilk zamandan bu yana evrim geçirerek birçok dinde, görüşte ve inançta yer aldı.

İlk başta şunu bilmeliyiz ki insanlar aciz bir varlık değildir. Evren üzerinde insandan daha üstün bir varlık yoktur ama nedense insanlar sürekli kendinden üstün bir varlık arayışındadır aslında bu çölde su aramaya benzer. Şu ana kadar insanların üstün varlıklar olarak kabul ettikleri tanrılar bir nevi çölde görülen serap gibidir hiçbir zaman gerçekliği yoktur ve olamazda. Neden olamaz peki? Her zaman dediğim gibi tanrı veya tanrılar somut bir varlık değildir ve somut olmayan hiçbir varlık, varlık kategorisinde bulunamaz. İlla bir Tanrı aranıyorsa işte o Tanrı çok uzakta değil Tanrıyı arayanlar tam olarak Tanrıdır aslında dediğim gibi her insan kendi kendinin Tanrısıdır. 

Tanrı Sıfatından Ne Bekliyoruz?

 Tanrı sıfatından şu şekilde bir beklenti içerisindeyiz: Bizlerin yaratan ve dünyaya getiren hatta evreni düzene sokan ve bunu neden yaptığını ve nasıl yaptığı, bizlere bir amaç vermesini, öldüğümüzde bizleri Cennet adı verilen sonsuz huzurun olduğu söylenen ütopyayı bahşetmesini bekliyoruz. Ama kendimizi kandırdığımızın farkında dahi değiliz çünkü dediğim gibi Cennet ve Cehennem denilen yerler aslında birer ütopyalardır. İnsan bu dünyada neden koşturduğuna bir anlam kata bilmek için üretilen tamamen insanın kendi nefsini doyura bilmesi için ortaya atılan birer kurgusal hayali bir yerdir Cennet ve Cehennem. Keza Tanrıda öyledir. İnsanlar kendinden daha kudretli bir varlık istediklerinde bütün bunlara anlam kata bilmek için eski çağlardan itibaren Tanrı kavramını kullanıyorlar aslında insandan üstün hiçbir şey olamaz. Peygamber sıfatını kullanan kişiler güç zehirlenmesi yaşayan insanlardan ibarettir. İnsan gücü elde etmek için Tanrı sıfatını kullanmışlardır ve kendilerini Tanrının elçisi dedirtmişlerdir.

Halim Yusuf PİLAVCI

27.02.2023

Varlığın Var Olma Sebebi?

 Varlık neden var? Yokluk dışında bir şey var mı? Yokluk dışında bir şey varsa bu madde veya varlık mıdır? Varlık tamamen şansa gelmiş bir durumdur. Bahsettiğim gibi bir madde ve enerjinin istem dışı birleşmesiyle türe gelmiş bir şeydir varlık. Yokluğun dışında bir şey var mı? Sorusuna yanıt vereceksek o yanıtım şu şekilde olur: Bir madde veya bir varlık varsa vardır, yoksa yoktur ve bir şey yoksa her zaman yok sayılır ta ki yok olan bir şey var olana kadar. Peki ya “Yokluk dışında bir şey varsa bu madde veya varlık mıdır?” Bir varlığın veya madde dışı olan bir şeyin varlığı asla aranmaz aransa da hiçbir kaide bulunamaz. Varlığın Var olma sebebi ise tamamen basit, şöyle ki: Daha önce dediğim gibi her şey bir şans üzerine bir tesadüf üzerine yapılandı ve buna varlık dedik daha sonra da varlığın neden var olduğunu anlamlandırmaya çalıştık ve bir sürü teoriler gelişti daha sonra da evrim teorisi gelişti ve evrime bağladık varlığın var olma sebebini aslında varlığın var olma sebebi evrimle bağlaşamaz çünkü bir şeyin varlığı bir başka varlığa bağlıysa varlığın var olma sebebi olamaz. Varlığın var olma sebebi tamamen tesadüf ve şansa dayalıdır. Çünkü evrim tamamen şansa dayalı ve tesadüfe dayalı gelişti ve bu yüzden “Varlığın Var Olma sebebini” tesadüfe bağlıyoruz.

Halim Yusuf PİLAVCI

28.08.2023

İlk Varlık Neydi?

 İslamiyet'te göre ilk varlık daha doğrusu ilk var olan varlık ruhani bir varlık olarak kabul ediliyor ve bu ruhani varlıklara Melek sıfatları verilmiştir. Fakat bilime göre bunlar tamamen bir hurafedir. Çünkü bilim soyut bilgilerden hariç somut delillere dayalı bilgiler içerir. O yüzden sizinle uzunca bir yolculuğa çıkalım ve evrende ilk var olmuş canlıya veya nesnenin nerden türe gelmiş olduğunu neden var olduğunu inceleyelim. Tarihçilerin araştırma konusu olan ilk yaşam ve ilk evrim ne zaman oldu konusu şudur: Genetik araştırmalar ve fosil kayıtları doğrultusunda insanında üye olduğu Primat sınıfının evrim sürecinde günümüzden yaklaşık 60-65 milyon yıl önce Paleosen dönemin de evrimleşmeye başladığı ön görülüyor. Peki ilk insanın evrimi değil de ilk varlığın evrimini yani cansız bir maddeden olan bir varlığın nasıl canlı bir varlık olarak evrime geldiğini açıklasak. İşte ilk cansız varlıklar aslında atomlar olabilir mi? Aslında bu öngörü üzerine tartışıla bilir çünkü atomlar cansız bir varlıktır. Bundan 60-65 milyon yıl önce veya daha eski yıllarda oluşan cansız maddeler nötron, proton, çekirdek, elektron kısaca atomlar ve enerji açığa çıkartan cansız maddelerle bir araya gelerek evrimin başlangıcına yani ilk canlı olan mikroorganizmaların varoluşunu tetiklemiş olabilir. Olabilir diyorum çünkü asırlardır biyologların, fizyologların ve filozofların kalem oynattığı bir konu olmuştur. Daha sonra milyonlarca yıl hatta milyarlarca yıldır bu evrim durmadan sürekli devamlılığını sürdürdü ve hala günümüzde bile sürdürmeye devam ediyor. Peki mutasyonda bir evrim midir? Veya mutasyona uğramış bir madde, varlık gibi somutlaşmış canlılar evrim niteliği taşıyor mu? Cevabı evet. Çünkü mutasyonlarda evrimin bir parçası Neo Darwinizm’in öne sürdüğü iki evrim mekanizmasından bir diğeridir. Aslında insan tam olarak evrimleşmedi eğer tam olarak evrimleşseydik ortaya inanılmaz bir varlık çıkardı, bizler evrimimizi yarıda bırakıp doğa aracılığıyla mutasyona uğrayıp adaptasyona uğrayıp evrimleştik yani tam olarak insan evrimleşti denilemez çünkü evrim geçirdiğimiz yolda birçok olay ve durumlarla karşılaştık ve o olayları ve durumlara adapte olup mutasyona uğradık.


Halim Yusuf PİLAVCI

28.08.2023

Menfaat İçinde Bir İnanç

Aslında herkesin bildiği ve çokça düşündüğü bir konudur inanç konusu veyahut din anlayışı. Menfaat kelimesini de herkes bilir, menfaat hayatımızın her yerinde olan bir kavramdır. Neden yaşıyoruz? Neden yaratıldık? Tanrı var mı? Gibi sonu gelmeyen veyahut getirmek istemeyen istemediğimiz sorulara da bir yanıt veriyor veya bana göre direkt bunların cevabı hatta hayatın cevabı direkt yaşamın var oluşun bir anlamı, evet biraz tuhaf geliyor değil mi? Sonuçta basit bir şey gibi gelen bir kavram bütün hayatta anlam katıyor. İlk başta gelin varoluşçuluk kavramına verdiği cevaba bakalım. Varoluşçuluk insanın neden dünyaya geldiğini kim tarafından geldiğine bakıyor, aslında bir kişinin veya soyut bir varlığın menfaat çıkarı üzerine bir yaratıldık veya evrimleştik. Evet bu kişi veya bu varlığa biz tanrı sıfatını katmışız bu varlık dolayısıyla somut olamaz çünkü tanrıyı kimse tarif edemez, tanrının menfaati üzerine biz dünyaya geldik veya evrimleştik. Bu durumu şöyle düşüne bilirsiniz: Bir çalışan neden çalışır? Para kazanmak için değil mi? Peki neden para kazanmak ister? Çünkü para her şeydir rahatın ve huzurun anahtarıdır bu yüzden para kazanmak ister peki bu çalışan kendi menfaati olmasa neden çalışsın? Çalışmaz değil mi? Kendi menfaati ise rahat yaşamak bunun içinde para kazanması gerek o yüzden çalışıyor. İşte tanrıda böyle biz ona hizmet edelim diye bizleri yarattı veya evrimleştirdi yani bizler insan oğlu hizmet etmek için geldik işte bu da varoluşçuluğa bir cevap. Şimdi gelelim Tanrının varlığı içimdeki menfaatine. Şöyle diye bilirsiniz tanrı her şeyin sahibi neden hizmete ihtiyaç duysun. İslam’a göre iblis gök yüzünden kovulduğu için Müslümanların ilk insan olarak kabul ettiği Âdem yaratıldı neden yaratıldığı konusuna gelirsek bir tanrı bir varlıktan hizmet yerine ihanet gördü ve bunun için yani iblisten alamadığı hizmeti Ademden almak için yarattı diye biliriz. Daha sonra iyiyi ve kötüyü ayırmak veya cezalandırmak için Cennet ve Cehennemi yarattığına inanılıyor yani menfaat sizliğinde bir cezası var. İnanç sahipleri bir çıkarı olmadan inanıyorlar fakat hepsinin hatta bütün insan oğlu menfaat içerisinde bu konu din içinde geçerli inanan bir insan neden inanır? Cennete gide bilmek için işte bu da bir menfaattir hiç kimse karşılıksız bir şey yapmaz veya menfaat beklemeden bir şey yapmaz çünkü her insan menfaat için yaşar tanrı bile menfaat için yaşar. Şöyle ki: Bir sanatçı bir tablo yapıyor ve o tabloyu satmak veya sergilemek istiyor işte bu sanatçının menfaati budur satmak veya sergilemek yaptığı tabloyu işte tanrıda böyledir bizleri yarattı veya evrimleştirdi o yüzden bizden kendine ibadet yapmamızı istiyor işte tanrının menfaati de budur. Kısaca menfaat insan oğlunun veya tanrıların aslın sebebidir, ben bile kendi menfaatim için bu yazıyı yazıyorum hatta bunu okuyanlar bile kendi menfaati için okuyorlardır, yani menfaat hayatın olmazsa olmazlarındandır menfaat olmasa insan oğlu gelişemezdi evrimleşemezdi örneğin: Thomas Edison ampulü neden icat etti bazı kişilerden üstün olmak için eğer menfaat olmasaydı şu an karanlıkta duruyorduk. Arkadaşlar menfaat her şeyin asıl sebebidir menfaat iyilik içinde kötülük içinde geçerlidir fakat kötülük yapanında kendi özünün menfaati için yaptığını unutmamak lazım ve her yapılanı da menfaat sanmamak lazım. 


Halim Yusuf PİLAVCI

05.01.2022Menfaat İçinde Bir İnanç

Varoluşçuluk Arkesi

 "Arkhe" kavramının ortaya çıkış hikayesine değinelim. "Arkhe", Yunanca'da ilk, başlangıç anlamına gelir ve eski Yunan filozofları bir şeyi açıklamak için bir teori geliştirmek için bu terimi kullanmışlardır. Örneğin, Thales'e göre, arkhe (ilk neden), suydu. Aslında bir şeyin varoluşunun ilk nedeni, varlığın varoluşudur; yani varoluşçu bir yaklaşımdır. İnsanoğlu var olduğunda, bir şeylerin farkına varmış ve bir sebep aramıştır. Bu sebep, bazılarına göre su, bazılarına göre toprak olmuştur. Ancak insanoğlu olmasaydı, bir neden de olmazdı; bu yüzden insanoğlu geliştikçe ve olgunlaştıkça bir neden aramaya başlar ve bu arayışın adı da "arkhe" kavramı veya teorisi olur. Varoluş, bir arkhe'dir; gerçek arkhe ise bizleri, yani insanoğlu nu temsil eder. Biz var olmasaydık, suyun su olduğunu, toprağın toprak olduğunu kim bilir ve suya her şeyin ilk ve değişmez nedeni olarak ne adlandırılırdı? Sonuçta, toprağın toprak olduğunu su bilemezdi ve suyun da su olduğunu toprak bilemezdi. Biz var olduğumuz için, bu somut gerçeklere bir isim koyduk ve bunları tanrılaştırarak, ilk nedenimiz olarak nitelendirdik. İnsanlığın nereden geldiği ve nasıl geliştiği konusuna gelince, bazıları evrim teorisini öne sürebilir ve arkheyi evrim olarak adlandırabilir. Ancak evrim için bir madde gerekmektedir, yani evrimleşecek bir varlık gerekmektedir. Bu da bahsettiğim kavram olan varoluşçuluk kavramına denk geliyor aslında her şeyin temelinde varlık yatıyor, mesela bir kâğıt yapmak için ağaç ve suya ihtiyaç vardır yani bizim de toprağa veya havaya arkhe dememiz için insan gerekiyordu. Fakat şuna dikkat çekmek isterim var oluş kavramı sadece bizler için geçerli değildir fakat var oluş arkhesi sadece bizler için geçerlidir çünkü insan düşüne bilme yetisine sahiptir düşünemeyen bir varlık ne arkheyi ne de başka bir şeyi kavraya bilir. O halde arkhe varoluş değil insan beynidir diyenler olacak olursa teorilerini şu şekilde çürüte biliriz. Araba olmasaydı tekerlek neye yarardı? Hiçbir şeye değil mi? İşte insan beyni öyledir insan olmadıktan sonra onu kullanan bir varlık olmadıktan sonra neye yarar? Dolaysıyla arkheyi beyin olarak nitelendirmek saçma olur. Arkhe kavramı her varlıkla özdeşleşebilir mi? Sorusu sorulacak olursa bu teorimi de şöyle çürütebiliriz, bir masa suyun su olduğunu bile bilir mi? Sorusuna eş değer niteliktedir arkhe kavramını her varlığa bağlamak. Masa kendi elementlerinin ne olduğunu bilemez dolaysıyla arkhe kavramı veya teorisi her varlıkla çelişmemektedir. Thales'e göre ilk madde suyun kendisidir fakat bir maddenin içindeki maddeleri arkhe olarak alamaz mıyız? Yani suyu oluşturan elementleri hatta onları oluşturan atomları arkhe olarak tanımlayamaz mıyız? Thales bunları arkhe olarak nitelendirmemiştir sadece su demiştir fakat ilk madde olarak bir maddeyi kabul ediliyorsa onun içindeki elementleri ve atomları da kabul etmek gerekmez mi? Aslında bu sorular varoluşçuluk teorimi ile çakışıyor çünkü evren içindeki her şeye bir isim takan yani varlığın varlık olduğunu ispat eden insandır. Bu da temel maddeyi insan olarak çağrıştırıyor. Varlık bir zaman çizelgesi üzerinde varlığını sürdüren ve bu zaman çizelgesinin içinde yer alan maddedir. Kısaca “Varlıksan varsındır.” 


Halim Yusuf PİLAVCI 

20.02.2024

Varoluşçuluk Arkesi

Yokluk Paradoksu

Yokluk Paradoksu Boş bir odada olduğunuzu düşünün ve "köpek" diye birisi size sesleniyor. Zihninizde bir köpek düşüncesi canlanıyo...