Ana içeriğe atla

Arkhe (ἀρχή)

 Herakleitos'un felsefesinde "arkhe" kavramı, temel ilke veya başlangıç noktası anlamına gelir. Herakleitos'a göre, evren sürekli bir değişim içindedir ve bu değişimin arkasında bir ilke vardır. Bu ilke ya da başlangıç noktası, Herakleitos'a göre ateş olarak ifade edilir. Ona göre, her şey sürekli bir dönüşüm içindedir ve bu dönüşümün temeli ateştir. Bu nedenle, arkhe kavramı, Herakleitos'un evrenin temel yapısını anlamaya yönelik felsefi arayışının merkezi bir noktasını oluşturur. Arkhe kavramı ana madde ve ilk madde olarak ele alınıyor, Herakleitos ise bu ana madde “Arkhe” kavramını ateş olarak ele almıştır ama ilk neden olarak kabul gören arkhe kavramının ilk neden olması için bütün canlıların ve cansız maddelerin ondan türe gelmiş olması gerekir ve Thalese göre su arkheydi ama suyun içindeki elementleri atomları ele almamıştı ve bir arkhe ilk neden olacaksa kendi özü içinde başka hiçbir madde bulunmaması gerekir. Keza ateş, ateşin içinde gaz molekülleri vardır yani ateşte saf bir madde değildir. Herakleitos ise sadece ateşi arkhe yani ilk madde, ana madde olarak ele almıştır fakat içindeki molekülleri ele almamıştır böylece arkhe ateşte olamaz. Ana madde şöyledir kendi içinde hiçbir şey bulunmaması gerekir ve somut bir şey olması gerekir ki diğer maddeler o saf madde den türe gelmiş olsun ve mutasyona uğramış olsun. 

Arkhe Atom Olabilir Mi?

 Bunun basit bir cevabı var aslında her zaman dediğimiz gibi bir şey ana madde olabilmesi için içinde sadece tek bir madde olması gerek ve atomun içinde birden çok fazla madde ve element vardır bu yüzden atom arke olanağına girmez. Aslında arke kavramı demekte yanlıştır, çünkü kavramlar bu dünyada soyuttur ve gerçek dünyada var olmuş gibi gözüken ama aslında olmayan bir varoluş biçimidir. Arke aslında bir problemdir. Anaksimandros’a göre ilk neden (arke) apeirondur. Apeiron, Antik Yunan filozofu Anaximandros'un evrenin temel ögesi olarak öne sürdüğü kavramdır. Anaximandros'a göre, apeiron sınırsız, sonsuz ve belirsizdir; her şeyin kaynağı ve nihai gerçekliğidir. Apeiron, her türlü nitelik ve sınırlamadan özgürdür, bu yüzden de değişime ve harekete olanak sağlar. Anaximandros, apeironun evreni oluşturan diğer elementlerden önce var olduğuna inanır ve onu diğer varlıkların kökeni olarak görür. Apeiron kavramı, erken Yunan felsefesinde evrenin doğasını anlamaya yönelik önemli bir adımdır ve günümüzde de felsefi tartışmalarda yer almaktadır. Fakat apeiron da bir akre olmaz çünkü arke sonsuz veya gözlemlenemeyen bir şey olamaz hatta tam tersi gözlemlenebilir olması gerek. Mesela varoluşçuluk arkesi gözlemlene bilir bir arkedir, örneğin bir çiçeğin varoluşunu gözlemlenebilmesi gibi.

Arke Duyu Organlarımızla Algılanabilir Mi?

Aslında, varoluşçuluk arkesi dışında hiçbir duyu organımızla algılanamaz. Nedeni şöyledir: Arkhe, batı felsefesinde bir kavram olarak ifade edilir ve kavramlar soyut olarak algılanır, bu yüzden varoluşçuluk arkesi dışındaki diğer arke kavramlarının hiçbiri duyu organlarımızla algılanamazlar. Peki ya varoluşçuluk arkesini neden diğer arkelerden üstün tutuyorum? Bu da şöyledir: Bir varlığın varoluşunu görebiliyorken, neden göremediğim, hissedemediğim varlığını veya yokluğunu bilmediğim bir ön görüye inanayım? Mantıken düşündüğümüzde doğru olan arke kavramı, yani gözle görülebilen arkeyi seçmeyip neden görülemeyen arkeyi seçeyim duyusuna bağlanıyor ve otomatikman varoluşçuluk arkesi üstün tutuluyor.

Arke Kavramını İlk Kullanan Kimdi?

"Arkhe" terimi, antik Yunan felsefesinde önemli bir kavramdır. Anaksimandros (MÖ 610- 546) tarafından kullanılan bir terimdir. Anaksimandros, "arkhe"yi "her şeyin başlangıcı" veya "temel ilke" olarak tanımlamıştır. Ona göre, bu ilke sınırlı veya belirli bir şey olmamalıydı ve her şeyin temeli olmalıydı. Bu nedenle, Anaksimandros'un "apeiron" olarak adlandırdığı sınırsız, belirsiz bir ilk ilke olarak gösterilir. Bu, "arkhe" teriminin ilk kez kullanımı olarak kabul edilir. Fakat diğer filozofların arkeleri dünyasaldır; örneğin, Aristo Thales’e göre arkeyi “su” olarak kabul görmüştür, fakat arkeden kavram diye bahseden filozoflar arasında yer alıyor. Aristo Thales ve kavramlar dünyasal bir varlık değildir. Aristo Thales’in arkesi ise sudur, ama su dünyasal bir varlıktır. İşte Aristo Thales’in kafasının karışıklığını buradan anlıyoruz, çünkü kendinin bulduğu bu arkhe sorununa kavram niteliği veriyor, fakat aynı zamanda arkenin su olduğunu öne sürüyor. Yani bu şu demek gibi oluyor: evimde bir tahta masa yok ama aynı zamanda evimde bir tahta masa var, gibi bu denli çelişki yaratacak problemlerden söz ediyor.

Halim Yusuf PİLAVCI


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Varoluşçuluk Arkesi

 "Arkhe" kavramının ortaya çıkış hikayesine değinelim. "Arkhe", Yunanca'da ilk, başlangıç anlamına gelir ve eski Yunan filozofları bir şeyi açıklamak için bir teori geliştirmek için bu terimi kullanmışlardır. Örneğin, Thales'e göre, arkhe (ilk neden), suydu. Aslında bir şeyin varoluşunun ilk nedeni, varlığın varoluşudur; yani varoluşçu bir yaklaşımdır. İnsanoğlu var olduğunda, bir şeylerin farkına varmış ve bir sebep aramıştır. Bu sebep, bazılarına göre su, bazılarına göre toprak olmuştur. Ancak insanoğlu olmasaydı, bir neden de olmazdı; bu yüzden insanoğlu geliştikçe ve olgunlaştıkça bir neden aramaya başlar ve bu arayışın adı da "arkhe" kavramı veya teorisi olur. Varoluş, bir arkhe'dir; gerçek arkhe ise bizleri, yani insanoğlu nu temsil eder. Biz var olmasaydık, suyun su olduğunu, toprağın toprak olduğunu kim bilir ve suya her şeyin ilk ve değişmez nedeni olarak ne adlandırılırdı? Sonuçta, toprağın toprak olduğunu su bilemezdi ve suyun da su

İnançsızlığımın Yapı Taşları

İnançsızlığımın Yapı Taşları Neden inanmıyorum? İnancımı kaybetmemde ya da gerçeği görmemde büyük rol oynayan şey, Kur’an’ı araştırmak ve kafama takılan konuların üzerine gitmek oldu. Mesela ilk takıldığım, yani mantığımın reddettiği konu, bir ayette "balçıktan yaratıldığımız" ifadesinin geçmesiydi; başka bir ayette ise Tanrı’nın "yoktan var ettiği" söyleniyordu. Kendi kendime düşündüm: Ben bir tanrı olsam ve bir varlık yaratacak olsam, "yoktan var ettim" dedikten sonra "bir maddeden oluştunuz" demezdim. Çünkü mantıksal bakarsanız bu, gerçekten mantık dışı bir şey olur.  Daha açık anlatacak olursam, bir şeyi yoktan var etmek düşünsel bir ütopyadır; hiçbir şey yokluktan var olmamıştır ve bir evresi vardır. Bu evreyi balçık, yani çamur olarak kabul edelim, ama ardından "yoktan var ettik" diyen bir ayet geliyor. Mantığım bunu reddetti, çünkü dünyanın en dürüst kitabı olarak adlandırılan Kur’an’ın, kendi içinde çeliştiğini görüyorum. Bu yüz

Teo-Otantizm

Varoluşçuluk ve Tanrılaştırma (Teo-Otantizm): Bu görüşte, insanlar yani yaşamsal fonksiyonlara sahip varlıklar, düşsel bir varlık teorimi üretip onu kutsallaştırmaya ve o kutsallaştırılan ütopyayı üstün varlık olarak görmeye çalışırlar. Bu bağlamda, o varlığa tanrısal bir yaklaşımda bulunmaları söz konusudur. Her bir insan için tanrı kavramı değişkenlik gösterir; kimileri için en üstün, kimileri için her şeyi bilen gibi kavramlara ayrılır. Her insan için tek ve değişmez bir görüş ya da algı sistemi yoktur; tanrı için bu da tanrının varlıklar arasında evrimleşmesini sağlar. Tanrı, her varlık için farklı düşünülüyor ve öyle kurgusal bir ütopya olarak karşımıza çıkıyor; bu durum, tanrının evrimleştiğini gösteriyor. İlk insanların ve günümüz insanlarının düşündüğü tanrı modeli aynı kalması olanaksızdır. Şöyle bir örneklendirme yapılacak olursa: 15. yüzyılda bir insana otomobili anlat dersek, bambaşka düşüncelerini anlatacaktır. Fakat şu an, günümüzdeki bir insana gelecekteki otomobili anla