Ana içeriğe atla

Tanrı Bizi Neden Manipüle Ediyor?

 Ana konumuza girmeden önce sizlere şu soruyu sormakla başlamak isterim: İblis sizce kötü müdür? Kötüyse kötü olduğunu nerden, kimden, nasıl duyduk? İlk başta iblisin bizlere kötü bir sıfatla sunulmasını inceleyelim. Bizlere sürekli kuranda İblisin kötü olduğu ondan uzak kalmamız gerektiği söylendi ama bunu hiç sorgulamadık neden kötü demedik. Niye kötü olduğunu kurcalarsak Tanrıya tepkisinden dolayı olduğu ve güvensizliğinden kötü olduğu hatta kafir olduğu söyleniyor. O zaman Tanrıya her tepki gösteren kafir olmaz mı? Bir kimseye kafir sıfatı şu şekilde onuluyor İslam’a göre: Küfür işleyerek dinden çıktığı düşünülen veya hiç Müslüman olmamış kimselere kafir denilir. Ama İblis küfür işlememiş, Bakara Suresi 34. Ayette de İblisin Cennetteki adının Azazil olduğu ve İslam dinine mensup olduğu geçiyor. O halde neden kuran iblise boştan yere kafir sıfatını yerleştiriyor. Peki şimdi bu anlatılan her şeyi boş verelim, bir kişi bir din yarattı ve bir kitap yazdı o din hakkında içeriğinde de kendinden Tanrı olarak söz etti ve yardımcıları olan var olmayan melek isimli destansı kişilikleri ekledi ve dedi ki kendi kendine: ben bir var olmayan destansı kişilikte ekleyim de bu dine inanan kişilerin yaptığı kötülüğü o destansı kişinin üstüne bırakayım. Diğer yazılarımda da dediğim gibi Kuran tamamen bir uydurmadır bir destan olarak insanlar tarafından yazılmıştır. Tanrı kötü bir sıfat olamaz kimse için iyi bir sıfat olması gerekir ama bizim yapacaklarımızı biliyor ve bu yapacaklarımıza karışa biliyorsa veya başımıza gelen kötü olayları kendisi biliyorsa bunu bile bile neden bizlere kötülük işletiyor? Bizim ne yapacağımızı biliyor Tanrı sonuçta bizim kaderimizi Tanrı yazmış, ama kötülük işlediğimizde de suçu neden bize ve İblise atıyor, sonuçta kötülüğü bize Tanrı işletti ama suçlu olan kim İblis ve kötülüğü işleyen kişi, peki ya nerde iyi yüzü? Yok. Ve bizler Tanrıya körü körüne inanıyorken sorgusuz sualsiz İblise kötü dediği için İblisi kötü bildik Tanrının varlığına inanıyorsanız gerçekten inancınızın başından belli büyük bir manipüle içinde olabilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Varoluşçuluk Arkesi

 "Arkhe" kavramının ortaya çıkış hikayesine değinelim. "Arkhe", Yunanca'da ilk, başlangıç anlamına gelir ve eski Yunan filozofları bir şeyi açıklamak için bir teori geliştirmek için bu terimi kullanmışlardır. Örneğin, Thales'e göre, arkhe (ilk neden), suydu. Aslında bir şeyin varoluşunun ilk nedeni, varlığın varoluşudur; yani varoluşçu bir yaklaşımdır. İnsanoğlu var olduğunda, bir şeylerin farkına varmış ve bir sebep aramıştır. Bu sebep, bazılarına göre su, bazılarına göre toprak olmuştur. Ancak insanoğlu olmasaydı, bir neden de olmazdı; bu yüzden insanoğlu geliştikçe ve olgunlaştıkça bir neden aramaya başlar ve bu arayışın adı da "arkhe" kavramı veya teorisi olur. Varoluş, bir arkhe'dir; gerçek arkhe ise bizleri, yani insanoğlu nu temsil eder. Biz var olmasaydık, suyun su olduğunu, toprağın toprak olduğunu kim bilir ve suya her şeyin ilk ve değişmez nedeni olarak ne adlandırılırdı? Sonuçta, toprağın toprak olduğunu su bilemezdi ve suyun da su

İnançsızlığımın Yapı Taşları

İnançsızlığımın Yapı Taşları Neden inanmıyorum? İnancımı kaybetmemde ya da gerçeği görmemde büyük rol oynayan şey, Kur’an’ı araştırmak ve kafama takılan konuların üzerine gitmek oldu. Mesela ilk takıldığım, yani mantığımın reddettiği konu, bir ayette "balçıktan yaratıldığımız" ifadesinin geçmesiydi; başka bir ayette ise Tanrı’nın "yoktan var ettiği" söyleniyordu. Kendi kendime düşündüm: Ben bir tanrı olsam ve bir varlık yaratacak olsam, "yoktan var ettim" dedikten sonra "bir maddeden oluştunuz" demezdim. Çünkü mantıksal bakarsanız bu, gerçekten mantık dışı bir şey olur.  Daha açık anlatacak olursam, bir şeyi yoktan var etmek düşünsel bir ütopyadır; hiçbir şey yokluktan var olmamıştır ve bir evresi vardır. Bu evreyi balçık, yani çamur olarak kabul edelim, ama ardından "yoktan var ettik" diyen bir ayet geliyor. Mantığım bunu reddetti, çünkü dünyanın en dürüst kitabı olarak adlandırılan Kur’an’ın, kendi içinde çeliştiğini görüyorum. Bu yüz

Teo-Otantizm

Varoluşçuluk ve Tanrılaştırma (Teo-Otantizm): Bu görüşte, insanlar yani yaşamsal fonksiyonlara sahip varlıklar, düşsel bir varlık teorimi üretip onu kutsallaştırmaya ve o kutsallaştırılan ütopyayı üstün varlık olarak görmeye çalışırlar. Bu bağlamda, o varlığa tanrısal bir yaklaşımda bulunmaları söz konusudur. Her bir insan için tanrı kavramı değişkenlik gösterir; kimileri için en üstün, kimileri için her şeyi bilen gibi kavramlara ayrılır. Her insan için tek ve değişmez bir görüş ya da algı sistemi yoktur; tanrı için bu da tanrının varlıklar arasında evrimleşmesini sağlar. Tanrı, her varlık için farklı düşünülüyor ve öyle kurgusal bir ütopya olarak karşımıza çıkıyor; bu durum, tanrının evrimleştiğini gösteriyor. İlk insanların ve günümüz insanlarının düşündüğü tanrı modeli aynı kalması olanaksızdır. Şöyle bir örneklendirme yapılacak olursa: 15. yüzyılda bir insana otomobili anlat dersek, bambaşka düşüncelerini anlatacaktır. Fakat şu an, günümüzdeki bir insana gelecekteki otomobili anla