Ana içeriğe atla

Archeology of Existentialism

 Let's talk about the origin story of the concept of "arkhe." In Greek, "arkhe" means first or beginning, and ancient Greek philosophers used this term to develop a theory to explain something. For example, according to Thales, the arkhe (the first cause) was water. In fact, the first cause of something's existence is the existence itself; that is, it's an existential approach. When humanity came into existence, people became aware of things and sought a reason. This reason, for some, was water, while for others, it was earth. But if humanity didn't exist, there would be no cause either; therefore, as humanity develops and matures, it begins to seek a reason, and this search is called the concept or theory of "arkhe." Existence itself is an arkhe; the real arkhe, however, represents us—human beings. If we did not exist, who would know that water is water or that earth is earth, and who would name water as the first and unchanging cause of everything? After all, earth wouldn't know it's earth, and water wouldn't know it's water. Because we exist, we gave names to these concrete realities, deified them, and described them as our first cause. When it comes to the origin and development of humanity, some may put forward the theory of evolution and call arkhe evolution. However, evolution requires matter, that is, a being to evolve. This actually corresponds to the existential concept I've mentioned—existence is at the root of everything. For example, to make paper, you need wood and water, just as we needed humans to name earth or air as the arkhe. However, I'd like to point out that the concept of existence doesn't apply only to us, but the arkhe of existence is valid only for us because humans have the ability to think. A being that cannot think cannot comprehend arkhe or anything else. So if some claim that arkhe is not existence but the human brain, we can refute this theory by saying: What would a wheel be good for if there were no car? For nothing, right? The human brain is the same. What use would it be if there were no humans to use it? Therefore, it would be absurd to label the brain as arkhe. If someone asks, "Can the concept of arkhe be identified with every being?" we can refute this theory as well by saying that this is equivalent to asking whether a table can know that water is water. The concept of arkhe cannot be tied to every being because a table cannot know the elements it is made of. Therefore, the concept or theory of arkhe does not conflict with every being. According to Thales, the first substance is water itself, but can't we consider the substances within a substance as arkhe? In other words, can't we define the elements that make up water, or even the atoms that form those elements, as arkhe? Thales did not label these as arkhe; he simply said water. But if we accept a substance as the first matter, shouldn't we also accept the elements and atoms within it? These questions actually clash with my existential theory because it is humanity that names everything in the universe and proves that existence exists. This suggests that the fundamental matter is human beings. Existence is a substance that continues to exist on a timeline and is part of this timeline. Simply put: "If you exist, you are."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Varoluşçuluk Arkesi

 "Arkhe" kavramının ortaya çıkış hikayesine değinelim. "Arkhe", Yunanca'da ilk, başlangıç anlamına gelir ve eski Yunan filozofları bir şeyi açıklamak için bir teori geliştirmek için bu terimi kullanmışlardır. Örneğin, Thales'e göre, arkhe (ilk neden), suydu. Aslında bir şeyin varoluşunun ilk nedeni, varlığın varoluşudur; yani varoluşçu bir yaklaşımdır. İnsanoğlu var olduğunda, bir şeylerin farkına varmış ve bir sebep aramıştır. Bu sebep, bazılarına göre su, bazılarına göre toprak olmuştur. Ancak insanoğlu olmasaydı, bir neden de olmazdı; bu yüzden insanoğlu geliştikçe ve olgunlaştıkça bir neden aramaya başlar ve bu arayışın adı da "arkhe" kavramı veya teorisi olur. Varoluş, bir arkhe'dir; gerçek arkhe ise bizleri, yani insanoğlu nu temsil eder. Biz var olmasaydık, suyun su olduğunu, toprağın toprak olduğunu kim bilir ve suya her şeyin ilk ve değişmez nedeni olarak ne adlandırılırdı? Sonuçta, toprağın toprak olduğunu su bilemezdi ve suyun da su

İnançsızlığımın Yapı Taşları

İnançsızlığımın Yapı Taşları Neden inanmıyorum? İnancımı kaybetmemde ya da gerçeği görmemde büyük rol oynayan şey, Kur’an’ı araştırmak ve kafama takılan konuların üzerine gitmek oldu. Mesela ilk takıldığım, yani mantığımın reddettiği konu, bir ayette "balçıktan yaratıldığımız" ifadesinin geçmesiydi; başka bir ayette ise Tanrı’nın "yoktan var ettiği" söyleniyordu. Kendi kendime düşündüm: Ben bir tanrı olsam ve bir varlık yaratacak olsam, "yoktan var ettim" dedikten sonra "bir maddeden oluştunuz" demezdim. Çünkü mantıksal bakarsanız bu, gerçekten mantık dışı bir şey olur.  Daha açık anlatacak olursam, bir şeyi yoktan var etmek düşünsel bir ütopyadır; hiçbir şey yokluktan var olmamıştır ve bir evresi vardır. Bu evreyi balçık, yani çamur olarak kabul edelim, ama ardından "yoktan var ettik" diyen bir ayet geliyor. Mantığım bunu reddetti, çünkü dünyanın en dürüst kitabı olarak adlandırılan Kur’an’ın, kendi içinde çeliştiğini görüyorum. Bu yüz

Teo-Otantizm

Varoluşçuluk ve Tanrılaştırma (Teo-Otantizm): Bu görüşte, insanlar yani yaşamsal fonksiyonlara sahip varlıklar, düşsel bir varlık teorimi üretip onu kutsallaştırmaya ve o kutsallaştırılan ütopyayı üstün varlık olarak görmeye çalışırlar. Bu bağlamda, o varlığa tanrısal bir yaklaşımda bulunmaları söz konusudur. Her bir insan için tanrı kavramı değişkenlik gösterir; kimileri için en üstün, kimileri için her şeyi bilen gibi kavramlara ayrılır. Her insan için tek ve değişmez bir görüş ya da algı sistemi yoktur; tanrı için bu da tanrının varlıklar arasında evrimleşmesini sağlar. Tanrı, her varlık için farklı düşünülüyor ve öyle kurgusal bir ütopya olarak karşımıza çıkıyor; bu durum, tanrının evrimleştiğini gösteriyor. İlk insanların ve günümüz insanlarının düşündüğü tanrı modeli aynı kalması olanaksızdır. Şöyle bir örneklendirme yapılacak olursa: 15. yüzyılda bir insana otomobili anlat dersek, bambaşka düşüncelerini anlatacaktır. Fakat şu an, günümüzdeki bir insana gelecekteki otomobili anla