Tanrı Neden Tanrı Oldu?

Tanrı Neden Tanrı Oldu? Tanrı, bir ihtiyaç doğrultusunda ortaya çıkmış bir düşüncedir. Tanrı kavramını ilmik ilmik işleyenler bizleriz (insanlar). Bazı soruların cevaplarını bulamadığımız için tanrı kavramını, yani bizlerden (insanlar) daha üstün bir varlık fikrini yarattık. Ancak bunu yalnızca düşünce ortamında var ettik; onun dışında hiçbir şekilde nesnel olmamıştır bu tanrı düşüncesi.


Fakat bazı zamanlarda tanrı düşüncesini nesnelleştirmeye çalışmışızdır. Örneğin, heykeller yaparak. Ancak bu yapılan heykellerin tanrıyı birebir yansıttığı söylenemez, çünkü herkes tanrı kavramının görünmez, yani soyut olduğunu bilir. Buna rağmen, tanrıya daha yakın olmak amacıyla heykeller ve benzeri yapıtlar yapılmıştır. Fakat bu yapıtların çoğu tanrıyı yansıtmamakta, yalnızca tanrıya ulaşmak için bir aracı olarak kabul görmektedir.


İlk başta dediğim gibi, tanrı bir ihtiyaç doğrultusunda oluşan bir hayal ürünüdür. Tanrı aslında vardır, çünkü “tanrı” dediğimizde her insanın zihninde bir şeyler canlanmaya çalışır. Ancak, bunun sadece bir düşünceden ibaret olduğunu unutmamak gerekir. Tanrı, yalnızca düşünce ortamında var olabilme yetisine sahiptir ve asla nesnel evrenimize bir katkısı olamaz; bir şeyleri değiştirme yeteneğine sahip değildir. 

Tanrı, yalnızca zihinsel ortamlarda oluşur ve kişiye özel, kurgusal bir karakterdir. 




Halim Yusuf Pilavcı

Varlık ve Varlığın Dışındaki Sonsuzluk

 Varlık ve Varlığın Dışındaki Sonsuzluk

İlk başta, varlığın duyu organlarınca algılanabildiğini söyleyelim. Varlık dışı veya varlığın dışında hiçbir şey olamaz; bir belirsizlik vardır. Biz bu belirsizliğe bir isim taktık ve sonsuzluk kavramını ortaya çıkardık. Sonsuzluk aslında bir varlığın varoluş ötesi bir kavramıdır. "Varlık varsa vardır, yoksa yoktur" sözündeki "yok" kelimesi, sonsuzluk ibaresi altında gelişen bir şeydir, çünkü yokluk ve sonsuzluk bir nevi kuzen ilişkisi gibidir. Sonsuzluğu sonsuz yapan aslında varlığın kendisidir, çünkü varlık var olmasaydı bir şeye "sonsuz" diyebilecek bir varlık olmayacaktı. Varlık var oldu ki sonsuzluk bir anlam, daha doğrusu bir isim kazandı.


Sonsuzluk, varlıkların zihinlerinde canlandıramadığı ütopik düşüncelere "Neden zihnimizde bu tarz düşünceleri canlandıramıyoruz?" sorusuna yanıt olarak ortaya atılmış bir cevaptır. Bir şey sonsuzsa onun sonunu aramak da sonsuz gibi bir algı yaratır. Zihnimizdeki düşüncelerin bittiği noktaya ulaşamadığımız için "sonsuzluk" deyimini ortaya attık ve sonu olmayan veya henüz keşfedilmemiş bilimsel görüşlere ya da kişisel düşüncelere "sonsuz" dedik. Böylece sonsuzluk, varoluştan bu yana gelen bir kelimeye dönüştü.


Örnek verecek olursak, evrenimizin genişlediğini bilimsel olarak biliyoruz, fakat bu genişlemenin sonlu mu sonsuz mu olduğunu bilmiyoruz. Bu bilimsel veriden yola çıkarak, sonunu henüz bilemediğimiz şeylere "sonsuz" dedik ve "sonsuz evren" kelimesi ortaya çıktı. Geçmiş zamanlarda, dünyamızın düz olduğu iddia ediliyordu ve bu düzlüğün sonuna gelindiğinde hiçbir şeyin olmadığı, bir sonsuzluğun olduğu düşünülüyordu. Fakat zamanla gelişen teknoloji sayesinde dünyanın düz değil de geoit şeklinde olduğu ve sürekli ileri gidildiğinde gidilen noktaya geri dönüleceği keşfedildi; o görünen düzlüğün sonunda bir sonsuzluk olmadığı anlaşıldı.


İşte şu an genişlemekte olan evrenimize "sonsuz" denmesi, gelecekte ne olacağını bilmediğimiz için şu an ona takılan bir lakap gibi düşünülebilir. Sonsuzluk şu anki zaman içerisinde sonsuzdur; gelecekte şu anki sonsuzluğun sonsuz mu yoksa sonlu mu olacağını bilemediğimiz için şimdiki bazı belirsizliklere "sonsuz" deyimini kullanıyoruz. Varlık, bilemediği veya henüz bilinemeyen şeylere bir isim ile ad vermek istediği için "sonsuz" deyimini kullanmıştır ve sonsuzluk böyle doğmuştur.


Halim Yusuf Pilavcı 

13.11.2024

Tanrısal Düşünce ve Ütopik Yer Teorimi

Tanrısal Düşünce Evrimi ve Ütopik Yer Teorim: Tanrı ve evrim aslında bir araya getirilemez; çünkü evrim teorisinde tanrı kavramı, bilime ters düşmektedir. Fakat neden hep evrenin evrim geçirdiği konuşuluyor? Bu başlıkta, tanrının evrim geçirip geçirmediğine değineceğiz. "Tanrı evrim geçirdi mi?" sorusundan önce, tanrının bir ütopyadan ibaret olduğunu ve düşünceden oluştuğunu belirtelim. Bu başlıkta hem tanrının evrim geçirip geçirmediğini hem de düşüncelerin evrim geçirip geçirmediğini ele alacağız.

Tanrı bir düşüncedir ve her düşünce evrim geçirir; bu herhangi bir düşünce motifi olabilir, illa tanrı olması gerekmez. İnsanların düşünce yapısı nasıl değişiyorsa, tanrı düşüncesi de evrim geçiriyordur. İnsanların düşünceleri her zaman evrime tâbi tutulmuştur. Örneğin, 2020 yılında ortaya çıkan COVID-19 virüsünü düşünelim. 2020 yılında virüsün ne zaman geçeceği hakkında bir düşünce oluşturdunuz, ancak 2024 yılında, 2020’de düşündüğünüz düşünceyi şu an düşünseniz, ona çok farklı terimler katarsınız. Bu da düşüncelerin evrime tâbi olduğunu gösterir ve tanrısal düşünce de aynı şekildedir.

Günümüzden çok daha önce bir kişinin tanrısal düşüncesi ile günümüzde bir insanın tanrısal düşüncesi aynı olamaz; sadece kutsal motiflerin aynı olma ihtimali vardır. Çünkü kişi tanrıyı düşündüğünde, onu kutsal ve en üstün varlık olarak hayal eder. Bu nedenle, insanın düşünceleri evrim geçirip değişiyorsa, tanrısal düşünce de bir düşünce olduğu için evrime tâbidir.

Ütopik teorime geçecek olursak, ütopik teorim ise şöyledir: Kökeni ütopyadan gelen ve varlık dışı düşüncelere yer veren bir yapıdadır. Bu varlık dışı yerler ise cennet ve cehennemdir. Cennet ve cehennem, bir ütopik düşüncedir; bir ütopyadan ibarettir. Hiçbir zaman varlıklarına dair deliller oluşmaz ve bulunamaz; sadece insanların zihinlerinde yarattığı varoluş dışı bir motiftir. İnsanlar tanrısal bir düşünce yarattığında, bunun yanı sıra ölüme ve ölümden sonraya bir anlam yüklemek için zihinlerinde farklı bir sonsuz evren yaratırlar. İyileri ve kötüleri ayırmak için de bu yaratılan evreni ikiye ayırdılar: İyilerin sonsuzluk içinde yaşayacağı cennet ve kötülerin bu dünyada yaptıkları kötülüklerin bedelini ödeyeceği cehennem. Böylece, zihinlerindeki ütopik düşünceyi ikiye ayırmış oldular.

Teo-Otantizm

Varoluşçuluk ve Tanrılaştırma (Teo-Otantizm): Bu görüşte, insanlar yani yaşamsal fonksiyonlara sahip varlıklar, düşsel bir varlık teorimi üretip onu kutsallaştırmaya ve o kutsallaştırılan ütopyayı üstün varlık olarak görmeye çalışırlar. Bu bağlamda, o varlığa tanrısal bir yaklaşımda bulunmaları söz konusudur. Her bir insan için tanrı kavramı değişkenlik gösterir; kimileri için en üstün, kimileri için her şeyi bilen gibi kavramlara ayrılır. Her insan için tek ve değişmez bir görüş ya da algı sistemi yoktur; tanrı için bu da tanrının varlıklar arasında evrimleşmesini sağlar. Tanrı, her varlık için farklı düşünülüyor ve öyle kurgusal bir ütopya olarak karşımıza çıkıyor; bu durum, tanrının evrimleştiğini gösteriyor. İlk insanların ve günümüz insanlarının düşündüğü tanrı modeli aynı kalması olanaksızdır.


Şöyle bir örneklendirme yapılacak olursa: 15. yüzyılda bir insana otomobili anlat dersek, bambaşka düşüncelerini anlatacaktır. Fakat şu an, günümüzdeki bir insana gelecekteki otomobili anlat dersek, 15. yüzyıldaki insanla günümüzdeki insanın düşsel kurguları farklı olacaktır. Bu da, otomobil düşüncesinin evrimleştiğini gösterir; aynı şekilde tanrı düşüncesinin de evrimleştiğini söyleyebiliriz.


Peki, varlık ve tanrının arasında ne fark var dersek, pek fazla bir bağlantı olduğu söylenemez; çünkü varlığı varlık yapan temel madde, duyu organlarımızla algılanan şeye "varlık" denir. Fakat tanrı, ne yazık ki öyle değildir; çünkü tanrı, kişilerin düşüncelerinde oluşan bir ütopya modelidir ve duyu organlarımız ile asla algılanamaz. O yüzden tanrı ve varlık arasında pek de çok fazla bir bağlantı söz konusu değil. Tanrı ve varlık arasındaki önemli bir bağlantı vardır sadece; o bağlantı gene temeli düşünceden olan varlığın yapabildiği bir bağlantıdır. Varlık olmasaydı, tanrı kavramı da olmayacaktı.


Peki ya ilk varlık nasıl oluştu? İlk varlık, cansız varlıkların yani atomların zaman içerisinde doğal seleksiyon ve adaptasyon gibi süreçlerden geçerek kimyasal bileşenler oluşturup cansız varlıktan canlı bir varlığa yol açmıştır. Bunu tanrısal bir nedene bağlamak, bilimle ters düşen bir şeydir; çünkü deneysel bir ortamda cansızdan canlı bir varlık yapılabiliyorken, tanrının yaşam formlarını oluşturduğu görüşü hiçbir deney ve gözlem ile yapılamaz ve gözlemlenemez. Bu nedenle ilk yaşamı tanrıya bağlamak, bilim ile ters düşmektedir. Varlık, her şeyin bir nedenidir; tanrının bile.


Yaşam fonksiyonlarına sahip, yani ilk insanların zamanında evrimi araştıracak, gözlemleyecek yönden çok fazla eksikleri vardır; ellerinde tek araştırma kaynağı olan düşünce yapılarına başvurdular ve tanrı kavramını oluşturdular. Bu da, tanrının varlığını varlığa bağlıyor. Aslında evrendeki her şey, varlığın varlığına bağlanıyor; örneğin canlı varlık yani insan olmasaydı, otomobilin olmayacağı örneği ile uyuşuyor veya cansız bir varlığın, bir atomun evrim sürecinde bir gezegen oluşturduğu gibi.


Evrenin kendisi, varlığın varlığına bağlıdır ve varlık var olmasaydı, şu an siz oturup bu yazıyı okuyamazdınız; ben ise bu yazıyı yazamazdım. Varlık var olduğu için sen, dün, bugün ve yarın var olacaksın ve var olmaya devam edeceksin. Ve insanın da var olması, cansız bir varlığın var olmasına bağlanıyor. Kısaca, varlık var olduğu için sen varsın ve var olacaksın. 


Halim Yusuf Pilavcı
5.11.2024

Varoluşçuluk Arkesi

Yokluk Paradoksu

Yokluk Paradoksu Boş bir odada olduğunuzu düşünün ve "köpek" diye birisi size sesleniyor. Zihninizde bir köpek düşüncesi canlanıyo...