2 Mart 2025 Pazar

Teo-Daseinzm

 

Giriş

Teo-Daseinzm, Teo-Otantizm temelinde geliştirilmiş ve Tanrı, ahlâk, bireysel sorgulama, mantık yürütme, teorik imgeler ve menfaat odaklı düşünceler üzerine bina edilmiş bir felsefi paradigmadır. Bu düşünce sistemi, Tanrı'nın insanlar üzerindeki etkisini ve bu etkinin tarihsel, bireysel ve toplumsal boyutlarını sorgular. "Tanrı'yı insanlar yarattı." savı, insanlık tarihi boyunca bireyler üzerinde derin izler bırakmış ve düşünce sistemlerini şekillendirmiştir. Ancak burada bahsedilen Tanrı, mutlak bir varlık olarak değil, insan aklının ve toplumsal dinamiklerin bir ürünü olarak ele alınmaktadır. Bu çerçevede, Teo-Daseinzm Tanrı'nın insan düşüncesi, ahlâkı ve mantıksal süreçleri nasıl etkilediğini analiz etmektedir.

1. Ahlâk ve Tanrı’nın Rolü

Ahlâk, insan toplumlarının temel direklerinden biri olmuş ve dini inançlarla sıkı bir ilişki içerisinde bulunmuştur. Dini ahlâk, bireylerin uymakla yükümlü olduğu mutlak kurallar bütünü olarak algılanmış ve genellikle Tanrı'nın bu kuralları koyduğu varsayılmıştır. Bu ahlâk anlayışı, bireyin eylemlerini ödül ve ceza bağlamında değerlendirmesine neden olmuş ve tarih boyunca toplumsal yapının şekillenmesinde etkin bir rol oynamıştır.

Ahlâkî normların kökeni üzerine yapılan felsefi tartışmalar, Tanrı merkezli bir etik anlayışın mı yoksa seküler bir etik sisteminin mi daha sağlam olduğu sorusunu gündeme getirmiştir. Teo-Daseinzm, ahlâkın Tanrı kaynaklı olarak değerlendirildiği geleneksel yaklaşımların aksine, ahlâkî ilkelerin insandan bağımsız bir otoriteye dayanmadığını, aksine toplumların ve bireylerin kolektif düşünce ve deneyimlerinden türediğini savunmaktadır. Bu bağlamda, Kant’ın ahlâk yasası ile ilgili düşünceleri, Nietzsche’nin ahlâk eleştirisi ve Foucault’nun güç ve ahlâk ilişkisini sorgulayan yaklaşımları Teo-Daseinzm’in etik bağlamında önemli bir temel teşkil etmektedir.

2. Kişisel Sorgulama ve Tanrı

Kişisel sorgulama, bireyin kendi varlığını, evrenin anlamını ve yaşamın amacını irdelemesini sağlar. Bu sorgulama süreci, insan zihninin paradokslarla yüzleşmesine ve nihayetinde Tanrı kavramına ulaşmasına yol açar. Tarihsel olarak bu sürecin, hem felsefi sistemleri hem de bilimsel yaklaşımların gelişimini tetiklediği görülmektedir.

Varoluşçuluk perspektifinden bakıldığında, bireyin kendini anlamlandırma süreci, Tanrı’nın varlığına duyulan ihtiyacı ya da bu ihtiyacın zamanla nasıl azaldığını da göstermektedir. Sartre’ın “Tanrı öldü” düşüncesi ve Camus’nün absürdizm felsefesi, insanın Tanrı fikrinden bağımsız olarak varoluşunu anlamlandırmaya çalıştığını gösterirken, Teo-Daseinzm bu süreçte insanın kendi ontolojik varlığına nasıl yöneldiğini ve Tanrı kavramını nasıl yeniden yorumladığını açıklamaktadır.

3. Düşünce ve Mantık Yürütme Sürecinde Tanrı

Tanrı kavramı, mantıksal düşünme sürecinde de belirleyici bir unsurdur. Tanrı'nın varlığı üzerine yürütülen mantıksal tartışmalar, insan aklının soyut düşünme kapasitesini geliştirmiş ve rasyonel düşüncenin evriminde kritik bir rol oynamıştır.

Felsefi açıdan Tanrı’nın varlığına dair getirilen argümanlar, tarih boyunca düşüncenin sınırlarını belirlemiş ve metafiziksel sorgulamaları şekillendirmiştir. Ontolojik argüman, kozmolojik argüman ve teleolojik argüman gibi temel Tanrı delilleri, felsefe tarihinde büyük yankı uyandırmış, ancak her biri aynı zamanda eleştirilere de maruz kalmıştır. Teo-Daseinzm, bu argümanları yeniden değerlendirerek, Tanrı’nın bir metafiziksel gereklilik mi yoksa yalnızca insana özgü bir anlamlandırma süreci mi olduğu sorusunu ele alır.

4. Teorik İmgeler ve Tanrı

Farklı dinlerde Tanrı kavramı imgeler aracılığıyla somutlaştırılmıştır. Budizm'de Tanrı figürleri heykellerle temsil edilmiş, Hristiyanlıkta Tanrı tasavvuru İsa figürü ile nesnelleştirilmiştir. İslamiyet ise Tanrı tasavvurunu soyut bir çerçevede ele almış ve peygamberlerin ahlaki örnekliği üzerinden Tanrı'ya yaklaşmayı modellemiştir.

Teo-Daseinzm, bu imgelerin zaman içinde nasıl şekillendiğini ve insanoğlunun Tanrı’yı anlama çabasında nasıl çeşitli semboller yarattığını ele alarak, imgelerin insan düşüncesine olan etkisini tartışmaktadır. İnsan zihni, soyut kavramları somutlaştırma eğiliminde olduğundan, Tanrı’nın da zamanla fiziksel temsillere büründürülmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu imgeler, dini ritüellerin ve inanç sistemlerinin temel yapı taşlarından biri haline gelmiştir.

5. Menfaat Odaklı Düşünce ve Tanrı

Tanrı düşüncesi, bireylerin çıkar odaklı yaklaşımlarıyla da ilişkili olmuştur. Tarih boyunca din adamlarının ve siyasi liderlerin Tanrı'yı kullanarak toplumları yönlendirdiği ve bazı çıkar gruplarının dini inançları kendi menfaatleri doğrultusunda şekillendirdiği görülmüştür. Bu durum, Tanrı'nın insan düşüncesindeki rolünü daha da karmaşık hale getirmektedir.

Sosyolojik perspektiften bakıldığında, dinin toplumu bir arada tutma işlevi olduğu kadar, iktidar mekanizmaları tarafından bir kontrol aracı olarak da kullanıldığı açıktır. Karl Marx’ın “Din halkın afyonudur.” sözü, bu bağlamda dinin kitleler üzerindeki etkisini ve çıkar amaçlı kullanımını vurgulamaktadır. Teo-Daseinzm, Tanrı’nın sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda toplumsal düzeni şekillendiren bir araç olarak da değerlendirildiğini savunmaktadır.

Sonuç

Teo-Daseinzm, Tanrı kavramının insanlar tarafından yaratıldığını ve bu kavramın ahlâk, bireysel sorgulama, mantık, imgeler ve menfaat gibi farklı alanlarda belirleyici bir rol oynadığını savunmaktadır. Bu felsefi sistem, Tanrı'nın insanlar üzerindeki etkisinin, insanlar tarafından şekillendirilen bir olgu olduğunu ve bu olgunun zamanla farklı boyutlar kazandığını ortaya koymaktadır.

Araştırmacı Yazar: Halim Yusuf Pilavcı

Tarih: 2.03.2025


Kaynakça:

  • Heidegger, M. (2019). Varlık ve Zaman. İthaki Yayınları. 

  • Kant, I. (2006). Saf Aklın Eleştirisi. İdea Yayınları. 

  • Nietzsche, F. (2019). Böyle Buyurdu Zerdüşt. İş Bankası Kültür Yayınları.

  • Russell, B. (2005). Batı Felsefesi Tarihi. Say Yayınları. 

  • Eliade, M. (2017). Dinsel İnancın Tarihi. Alfa Yayınları.


 

Varoluşçuluk Arkesi

Evren ve Ontoloji (Varlık Felsefesi)

  Evren ve Ontoloji (Varlık Felsefesi) Giriş Evren ve varlık, birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar iç içe geçmiş bir bütünü simgeler. Her ...